ÇATIŞMACI VE UYARLANMACI KURAMLAR
ÇATIŞMACI VE UYARLANMACI KURAMLAR
Yeni Evrimcilik
İkinci Dünya Savaşı’nm sonrasında kültürel temaslar daha da yaygınlaşmıştır. Sanayileşmeyle tanışmamış toplumların küresel iktisadî sistemle bütünleşme süreçlerinin hızlanması, yeni ulusların ortaya çıkışı bu sürece damgasını vurmuştur. Bu süreçte Batılı olmayan toplumların yaşadığı hızlı değişimin yanısıra, Batılı toplumların da enflasyon, enerji bunalımı, kirlenme, işsizlik gibi sorunlarının yoğunlaştığı gözlemlenir. Bu sorunlar karşısında mevcut değerlerin ve kurumların yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Böyle bir arka planda ortaya çıkan yeni antropoloji akımlarının değişme vurgusunu esas alması kaçınılmaz olmuştur. Bu çerçevede sanayileşme ve teknolojik gelişmenin etkisi altındaki toplumlara eğilen bir antropoloji yaklaşımı gelişmiştir. Bu yaklaşıma yeni evrimcilik diyoruz.
Büyük kültür tarihçisi Gordon Childe ile birlikte çalışmış olan Amerikalı antropolog Leslie White (1900-1975) bu yaklaşımın ilk temsilcisidir. İlk evrimciler gibi o da belirli kültürlerin kendi özgül evrimleriyle değil, kültürün genel evrimleşme eğilimiyle ilgilenmiştir. Ancak ilk evrimcilerin temel kabulü olan kültürel ilerleme görüşünü veri olarak almak yerine, bunun nedenlerini açıklama çabasını öne çıkarmıştır. Teknolojik ilerlemeyi belirleyici kabul etmekle H. Lewis Morgan’a yaklaşmakla birlikte, ilerlemiş sayılan toplumlarla ilkel sayılan toplumlar arasındaki gelişme farkını açıklarken, kullandıkları enerji miktarını esas almıştır. Ona göre kültür, insanların yeni enerji kaynaklarından yararlanmayı öğrenmeleri süreci içinde ilerlemektedir: Kas gücünden başlayıp hayvan gücüne oradan rüzgâr, su gücüne ve en sonunda fosil yakıtlara varan bir kaynak kullanımının ilerlettiği bir kültürel hayat kurgusudur bu. Her teknolojik ilerleme kullanılan ve kullanılma potansiyeli olan enerji miktarını artırmakta ve böylelikle daha ileri ve daha karmaşık bir toplumsal ve kültürel aşamaya geçilmektedir. Bu yaklaşım, bazı kültürlerin neden diğer bazılarından daha hızlı ilerleme kaydettiği konusundaki yetersizliği, yani tarihsel ve ekolojik nedenlere dönük temellendirme boşluklarından dolayı eleştirilmiştir.
19- yüzyılın evrimcileri ile yeni evrimcilerin kültürel evrime bakışındaki temel fark nedir? Tartışınız.
Kültürel Ekoloji Yaklaşımı
Başlıca temsilcisi Julian Steward (1902-1972) olan bu okul, belirli bir kültür ya da kültür bölgesinde oluşan değişimler dizisine vurgu yaparak çevrenin kültürel evrim ve oluşumlar üzerindeki etkisini vurgular. Bu bakış açısıyla 19. yüzyıl evrimciliğinden farklılaşarak çok hatlı bir evrim modelini savunur. Çok hatlı evrim, insanlığın gelişimini basitten karmaşığa doğru tek ve zorunlu bir çizgi üzerinde değil, çevresel ve toplumsal koşullara bağlı olarak her coğrafyada ve her zamanda farklı farklı gelişme yollarının ve tarzlarının bulunduğu bir çeşitlilik içinde görmek eğilimindedir.
Bu yaklaşım, sosyo-kültürel sistemler ile çevreleri arasındaki ilişkiye ağırlık veren ilk yaklaşımdır. Kültürün uyarlanma yeteneğine ve esas olarak kültürlerin ortaya çıkış ve gelişimlerinde uyarlanmanın temel itici güç olduğu noktasına vurgu yapmaktadır. Temel meselesi, kültürün belirli çevresel koşullara uyarlanmak bakımından nasıl işlediğini incelemektir.
Yeni İşlevcilik
Yeni işlevcilik, Malinowski’nin öğrencileri E. E. Evans-Pritchard ve Meyer Fortes’in derlediği Afrika Siyasal Sistemleri (1946) kitabında yer alan makalelerin sağladığı açılımdan kök almıştır. Akımın temsilcisi, bu derlemedeki en önemli makalelerden birine imza atan Güney Afrika doğumlu Britanyalı antropolog Max Gluckman’dır (1911-1975). Reformist bir yaklaşımı benimseyen Gluckman, işlevcilikte Malinows- ki’yi esas almakla birlikte, onu toplumsal örgütlenme içinde çatışmanın rolünü göz ardı etmekle eleştirir. Dayanışma ve toplumsal sistemin sürekliliğini sağlayan kurumlar yanında düşmanlıklar, aileler arası yabancılaşma, otoriteye yönelen tehditler gibi süreçler de toplumsal hayatın olağan yönleridir. Gluckman’a göre yine de çatışmaya rağmen toplumsal dayanışma (hatta zaman zaman çatışma dinamiği sayesinde) korunabilmektedir. Toplumsal kurumlardan birinde ortaya çıkan, hatta süreklilik kazanan bir çatışma, bir başka kurumun gerektirdiği uzlaşmayla dengelenir. Hatta çatışma toplumsal sistemi besler ve güçlendirir. Ancak bu açıklama, toplumsal değişmenin nasıl gerçekleştiğini açıklamakta yetersiz kalmaktadır.
Geleneksel işlevci yaklaşımla yeni işlevcilik arasındaki temel bakış açısı farkı ne olabilir? Tartışınız.
Marksçı Antropoloji
Esas olarak Fransız antropolojisi içinden kök alan Marksçı antropoloji Stanley Diamond, Claude Meillasoux ve Maurice Gaudelier gibi antropologlar tarafından ku- ramsallaştırılmıştır. Bu antropologlar çevre ile kültürel evrim arasındaki ilişkiye baktıklarında, toplumsal sistemlerin dönüşmesine yol açacak ilişkilerinin önemini görürler. Mars (1818-1883) değişmeyi meydana getiren koşulları incelerken toplumsal ilişkilerin uyumundan çok çatışmaları merkeze almıştı. Kuramsal temelini bu temel kabulden alan Marksçı antropolojiye göre de, toplumların çoğunda kaynak ve iktidarın belli ellerde toplanması ve kaynak dağılımının eşitsiz oluşu, bir yandan bu dengesizliğin sürekli bir çatışma potansiyeli halinde sürüp gitmesine neden olan iktidar mücadelesine yol açtığı gibi, öte yandan kültürel değişmenin temel dinamiği de olmaktadır. Marksçı antropologlar dikkatlerini kültürün içindeki üretim ve dağıtım araçlarının nasıl şekillendiğine ve nasıl değişim geçirdiğine vermişlerdir.
Bununla birlikte Marksçı antropologlar, Morgan’m evrimci tezlerine dayanarak Ailenin, Devletin, Özel Mülkiyetin Köken i adlı kitabında tek çizgili bir evrim modeli kuran Friedrich Engels’in yaptığı hataya düşmeyerek, yerel koşullara uygun olarak farklı yollar izlenebileceğini kabul etmişlerdir. Ancak Marksçı antropoloji Mars’ın ve izleyicilerinin iktisadî indirgemeciliğini antropolojiye taşıyarak, her farklı üretim-dağıtım ilişkisine göre farklı üretim tarzları icat etmekle ve kültürün toplumsal sistem içindeki göreli özerkliğini göz ardı etmekle eleştirilmektedir.
Kültürel Maddecilik
Maddeci yaklaşım, kültürel özellikler ve ürünler üzerindeki vurgusuyla antropoloji içinde her zaman önemli bir yere sahip olmuştur. Bu yaklaşım, büyük ölçüde insanın geçmiş kültürlerinin kanıtı olarak ortaya çıkarılan maddî ürünlere dayalı bir yorum biçimi olan arkeolojinin temel dayanağıdır. Antropolojide, kültürel özelliklerin, kodların, norm ve değerlerin, başta çevresel etkenler olmak üzere, insan toplumlarının maddî koşullarına bağlı olarak biçimlendiğini savunur. Bu haliyle Mark- sizmin tarihsel maddeciliğiyle ve bir ölçüde Marksçı antropolojiyle buluşan kültürel maddeci yaklaşımın günümüzdeki en önemli temsilcisi Marvin Harris’tir.
ÖZGÜCÜ KURAMLAR
Etnobilim ya da Bilişsel Antropoloji Yaklaşımı
Yapısalcılık Kuzey Amerika’da yeni bir biçim kazanarak bilişsel antropolojiye dönüşmüştür. Temel yöntemi, etnografik verileri dikkatle incelemek suretiyle incelenen kültürlerin yapısal ilkelerini ortaya çıkarmaktır. Yaklaşım, ayrıntılı bilgilerden çıkarsanan kültürel yapıların yerlilerin dünya görüşünü yansıttığını savunur. Bu yaklaşımın temel yönelimi, insanların dünyayı nasıl kavradığını anlama çabasıdır. Bir kültürün mensupları, çevreyi kendi dil kategorileri aracılığıyla algılamakta ve yapılandırmakta; karar verme mekanizmalarının bu bilişsel çerçeveden çıkan kural ya da ilkelerle yönlendirmektedir. Bilişsel antropologlar işte kültürün bu yönünü araştırırlar.
Simgeci/Yorumcu Antropoloji Yaklaşımı
Kültürü, o kültürün mensuplarınca ortak olarak paylaşılan simge ve anlamlardan ibaret bir sistem olarak gören simgeci antropolojinin önde gelen savunucusu Clif- ford Geertz’dir (1926-2006). Bilişsel antropologlar dikkatlerini kişilerin kendi kültürleri üzerine söylediklerine verirken, simgeci veya yorumcu antropologlar ayinler, mitoslar ya da akrabalık gibi kurum ve yorumlama biçimlerinin toplumsal hayat içinde nasıl kullanıldıklarına bakılması gerektiğini savunmaktadır. Kültürü bütünsel bir oluşum olarak değil, genelde çelişik duygu, inanç ve kurallar topluluğu olarak görür ve aşırı göreci bir konuma savrulur. Her duygu, inanç ve kurallar topluluğu dünyayı farklı biçimde yeniden kurar ve dünyayı başka türlü görme olanağı yoktur. Bu olanağın yokluğu kültürler arasındaki geçişlilik kanallarını kapattığı gibi, kültürler birbirlerine benzerler önermesini de geçersiz kılar.
Feminist Antropoloji
Erilmerkezcilik: Toplumun ve toplumsal zihniyetin örgütlenmesinde erkeği ve onun toplumsal rollerini merkeze alarak davranma ve tutum geliştirme eğilimidir. |
Başlangıçta eleştirel antropoloji, antropolojide hâkim olan sömürgeci ve oryantalist zihniyetlere dönük bir yeniden yorumlama ve eleştiri çabası olarak gelişti. Ancak 20. yüzyılın sonlarına doğru postmodernist akımların gelişmesine koşut olarak, bilim ve yaşamdaki sömürü ve tahakkümcü zihniyetin tek tecelli noktasının doğu-batı ikiliği olmadığına, bunun gibi Marksçı kuramların öne sürdüğü gibi toplumların içindeki yegâne sömürü ilişkisinin sermaye ile çalışanlar arasındaki olmadığına, bu sömürü ve tahakküm ilişkilerinin hayatın her alanında mevcut bulunduğuna ilişkin ikinci bir eleştirel dalga yayıldı. Sömürü ve tahakküm ilişkilerini hayatın her alanına yayan bu zihniyet devriminin en önemli sonuçlarından birisi sömürü ve tahakkümü kadın-erkek ilişkilerindeki eşitsizlik içinde arayan ve bunun kültürel tezahürlerini araştıran feminist kuramın gelişmesinde görüldü. Feminist kuramlara göre kültürel fark esas olmakla birlikte bu sömürü ve tahakküm ilişkisi, neredeyse bütün kültürlerde mevcuttu. Buradan hareketle kuram, eşitsizliğin kültürel tezahürlerinin toplumsal cinsiyet rollerinin kültürel inşasında araştırılması biçiminde gelişti ve feminist antropoloji, bütün kültürlerde mevcut etnik- merkezcilik eğilimi gibi yine çok yaygın bir erilmerkezciliğin varlığını keşfetti. Bugün antropolojideki toplumsal cinsiyet çalışmaları, başlangıçtaki gibi sadece kadın sorununu esas alarak çalışma eğilimini bırakarak erkek araştırmalarına da girişmiş ve böylelikle feminist kuram ve feminist antropoloji giderek bir toplumsal cinsiyet antropolojisine dönüşmüştür. Ünlü antropolog Margaret Mead bu yönelimin ilk örneği sayılabilir.