KLİNİK PSİKOLOJİDE NORMALDIŞI DAVRANIŞLARIN TEDAVİLERİ İLE İLGİLİ TERAPİ YAKLAŞIMLARI
Psikoterapi, bu alanda eğitim görmüş olan ruh sağlığı uzmanları tarafından hastaya yaşamış olduğu psikolojik problemlerin üstesinden gelmesi için yardım etmeyi amaçlayan profesyonel bir ilişki sürecidir. Herkesi memnun edecek tek psikoterapi tanımı bulmak oldukça zor olmasına rağmen, bu tanım psikoterapide yer alan üç unsurun altını çizmektedir: (1) Psikoterapide yer alan kişiler (hasta-terapist, bazı uzmanlar daha çok danışan-danışman terimini tercih etmektedirler), temel çalışma çerçevesi (profesyonel bir ilişkinin olması), ve tedavinin temel amacı (bireyin yaşamış olduğu sıkıntıların azaltılması).
Avrupa’da Orta Çağ’da normaldışı davranışların “bireyin içine girmiş olan şeytanın ona yaptırdıkları” olduğuna inanılan ve şeytanı kovmak için yapılan barbarca uygulamalardan günümüzdeki modern yaklaşım ve terapi uygulamalarına doğru gelinen süreçte klinik psikolojinin çok yol aldığı açıktır. Bazı araştırmacılar günümüzde 400 den fazla terapi çeşidinin olduğunu belirtmesine rağmen bu terapilerin bir çoğunun ortak birçok yönün bulunduğu açıktır (Feltham, 2000). Gurman ve Messer (2003) tarafından yapılan bir araştırmalar modern klinik uygulamayı temelde 12 farklı terapi çeşidinin oluşturduğunu belirtmektedirler. Bu bölümde klinik psikolojide en yaygın olan terapi yaklaşımları kısaca açıklanacaktır.
Yukarıda da belirtildiği gibi 11. Dünya Savaşı’nın ardında klinik psikoloji hızla gelişmeye devam etmiştir. Bu bölümde modern klinik psikolojide kullandan terapi yaklaş^lanıu etkilemiş olan Psikoanalitik kuram. Geştalt yaklaş^, Hümanistik kuramlar. Davranışçı kuramlar ve Bilişsel kuramlar ve bunlara temellendirilmiş olan terapi yaklaşımları özetlenecektir.
Biyolojik Model
Biyolojik yaklaşım, normaldışı davranışların ve bireyin yaşamış olduğu problemlerin büyük oranda sinir sistemi veya salgı bezlerinde ortaya çıkan ve genellikle kalıtımsal faktörlerden kaynaklanan yanlış işleyişin bir ürünü olduğunu varsayar. Günümüzde şizofreni, depresyon ve kaygı bozuklukları gibi birçok zihinsel bozukluklara kalıtımsal ve biyolojik faktörlerin yol açtığını destekleyen kanıtlar artmaktadır. Ancak günümüzde çok az kuramcı sadece biyolojik faktörlerin zihinsel bozuklukları açıklamak için yeterli olduğuna inanmaktadır. Örneğin, depresyon beyindeki serotonin, şizofreni ise dopamin dengesinin bozulmasının sonucu ortaya çıkabilir. Davranış bozukluklarının nedenine ilişkin bu varsayımlar tedaviye yönelik de ağırlıklı olarak sinir sistemi ve salgı bezlerindeki yanlış işletişi düzeltecek ilaç tedavisi önerilmektedir.
Psikoanalitik Kuram ve Psikoanalitik Psikoterapi
Freud’un psikoanalitik kuramına göre insanların yaşamış olduğu sıkıntılar daha çok erken çocukluk dönemindeki yaşantılarla şekillenen bilinç dışında yer alan çözülmemiş çatışmaların ya da cinsellik, saldırganlık gibi doyurulmamış bastırılmış ihtiyaçların bir ifadesidir. Örneğin, yetişkinlik döneminde annesinden ayrışa- mamış, ona aşırı bağımlılık gösteren, bağımsız karar verip sağlıklı ilişkiler yaşaya-
Davranışçı Model ve Davranışçı Terapi
Davranışçı modele göre normaldışı davranışlarda tıpkı diğer davranışlar gibi öğrenme yoluyla yani yaşantılar sonucunda kazanılmıştır. Klasik koşullanma, edimsel koşullanma ya da sosyal öğrenme ilkelerini kullanarak normaldışı davranışların nasıl kazanıldığını açıklamaya çalışır. Örneğin, parkta oynarken köpek tarafından ısırılan (klasik koşullanma) ya da bir başkasının köpek tarafından ısırıldığını (sosyal öğrenme) gören bir çocuk köpeklerden aşırı korkmaya başlayarak köpek fobisi geliştirebilir. Aynı şekilde bir şeyleri kırıp döktüğünde anne-babasının ilgisi ile karşılaşan bir çocuk saldırgan davranışları daha sık tekrarlamaya başlayabilir (edimsel koşullanma).
Bu nedenle davranışçı terapilerde hastaya fonksiyonel olmayan davranışlarını değiştirmeye yardımcı olunmaya çalışılmaktadır. Bunu yaparken ya istenmeyen davranışa yol açan çevre koşullarını değiştirmeye çalışırlar ya bireyin bir uyarıcıya vermiş olduğu tepkiyi değiştirerek uyarıcı ile davranış arasında yeni bir bağ oluşturmaya ya da bireyin davranışının sonucunu değiştirerek istenmeyen olumuz davranışı söndürmeye ve yerine yeni bir davranış koymaya çalışırlar. Bazen model
olarak olumlu bir davranışı nasıl sergileyeceklerini de öğretebilirler.
Bilişsel Davranışçı Model ve Bilişsel-Davramşçı Terapiler
Yirminci yüzyılın başlarında öğrenme ve bilişsel psikoloji alanında görülen hızlı gelişmelere paralel olarak normaldışı davranışların nedenlerinin açıklanmasına yönelik bilişsel-davranışçı modeller geliştirilmeye başlanmıştır. Bilişsel-Davranışçı modeller Skinner ve Watson tarafından geliştirilen tamamen insanların gözlenebilir hareket ve davranışlarına ve bunların nasıl öğrenildiğine yoğunlaşan davranışçı modellin genel ilkelerini kabul etmekle birlikte insan davranışlarının açıklanmasında düşünce, algı, dikkat gibi doğrudan gözlenemeyen bilişsel süreçlerinde etkili
olabileceğini vurgulamaktadırlar.
Aaron Beck’in (1967) Bilişsel-Davranışçı Terapi ve Albert Ellis’in (1955) Akılcı- Duygusal (Rational Emotive Therapy) Terapi modellerinin öne çıktığı bilişsel-dav- ranışçı kuramlara göre bireyin normaldışı davranışları yaşamış olduğu olaylara
yüklemiş olduğu fonksiyonel ve gerçekçi olmayan değerlendirmelerin bir sonucudur. Bu kurama göre bir olaya ilişkin gösterilmiş olan duygu ya da davranışta olayın kendisi değil bireyin bu olaya ilişkin yapmış olduğu bilişsel değerlendirmeleri yani düşünceleri belirleyicidir. Duygusal problemler yaşayan bireyler olayları ele alırken, aşırı genelleme, ya hep ya hiç şeklinde düşünme, aşırı felaketleştirme, gibi bir dizi düşünce hataları sergilerler. Örneğin, daha önce sınavdan almış olduğu yüksek puanları görmezden gelerek son aldığı sınavdaki başarısızlığına odaklanan ve “Ben her zaman çok başarısızım ve yine başarısız olacağım” diyerek yoğun sınav kaygısı yaşayan bir öğrenci filitreleme düşünce hatasını sergilemektedir. Biliş- sel-Davranışçı yaklaşıma göre bu öğrenciyi kaygılandıran sınav değil sınava ilişkin değerlendirmeleri yani düşünceleridir. Bilişsel davranışçı modele göre yeni boşanmış bir bireyin yaşadığı depresyon aşağıdaki gibi açıklanabilir,
Bu nedenle, bilişsel davranışçı terapiler bireyin hatalı düşünme, olayları çarpıtarak ele alma şeklini değiştirerek bu fonksiyonel olmayan mantık dışı düşüncelerin yerine daha sağlıklı ve gerçekçi düşünceler koymaya çalışır.
Bilişsel davranışçı terapiler hastaların kendileri ve yaşam olayları ile ilgili man- tıkdışı yorumlama biçimlerini değiştirmeye çalışır.
İnsancıl Yaklaşım ve Danışan Odaklı Terapi
Biyolojik, bilişsel ve davranışsal yaklaşımlardan farklı olarak insancıl yaklaşım psikolojik bozuklukları bireye özgü olan dünyayı algılayış biçimi ile ilişkilendirir. însancıl yaklaşıma göre bireyin tehlikeli olarak
algıladığı birtakım duygulardan kaçınmak için gerçek doğru benlik değerlerinden uzaklaşması kendine yabancılaşmasıdır. Bu perspektifin temelleri, Rogers ve Maslow’un çalışmalarına dayanmaktadır. Bu perspektife göre, her insan biricik ek ve özeldir. İnsanlar hayatlarının ve davranışlarının kontrolünü ellerinde tutar ve herkes kendini geliştirmek, potansiyellerini ortaya çıkarmak amacıyla hareket etmektedir. Tüm insanlar birbirlerinden farklı olduğundan, bir kişinin davranışları ancak o kişinin deneyimleri ve özellikle ri üzerinden anlamlandırılabilir. Terapide bireyin gerçek benliği ile barışmasına, anı yaşamasına, duygularını ve ihtiyaçlarına kabul etmesine ve ise bireyin kendini gerçekleştirme potensiyelerini ortaya çıkarmasına yardımcı olmaya çalışır.